Çok çalışıyordu. Gece gündüz demeden çalışıyordu. Hayali para biriktirip sevdiği kızla bir an önce evlenmekti. Düğün masrafları çok fazla tutuyordu. Ama olsundu o çalışıp para biriktirdi. Nazlı için her şeye değer diye düşündü.
Patronu da Ahmet’i çok severdi. Ahmet’in durumunu da biliyordu. O yüzden Ahmet’in dükkânda yaşamasına izin vermişti. En azından kira parası vermekten kurtulur diye düşünmüştü. Ahmet buna çok sevinmişti. Hatta çocukları olursa onun adını vereceğini söyledi patronuna. Hemen Nazlı’ya kavuşmalıydı. Çok özlemişti onu. Sık sık mektup yazıyorlardı birbirlerine. Her şey yolunda gidiyor diye düşünüyordu Ahmet. Ahmet’in en son yazdığı mektuba halen cevap gelmemişti. Bir aksilik oldu herhalde yakında gelir mektubum diye düşünerek çalışmaya devam etti Ahmet. 5 gün sonra bir mektup geldi Ahmet’e. Nazlı göndermiştir diye mektubu alıp koşarak okumaya gitti dükkânın arka tarafına. 1 saat oldu gelmedi Ahmet. Sonra patronu yanına gittiğinde Ahmet’i diz çökmüş ağlarken buldu. Nazlı’nın en yakın arkadaşıyla evleneceğini söyledi patronuna. Küfürler etti patronu onlara. Ahmet o günden sonra bıraktı işi. Topladı eşyalarını köyünün yolunu tuttu. Gidip hesap soracaktı ikisinden de. Tam 13 saat yol gitti. Hiç uyumadı Ahmet, hiç de inmedi otobüsten köye gidene kadar. Kimselere görünmeden gitti evine. Annesi Ahmet’i görünce ağlamaya başladı. Ahmet konuşmadı kimseyle. Yatmaya geçti odasına.
Yarın büyük gündü. Hesaplaşma günüydü. Düğün de yarındı. Sabah davul zurna sesleri duyulmaya başladı. Orada gelenekler böyleydi. Sabahtan başlardı düğünler köyde. Ahmet sesleri duydukça kalbi daha da çok acımaya başladı. Akşam basacaktı düğünü, kafasına koymuştu. Senelerdir çalışıp, didinip durmuştu. Hem sevdiği kadın hem de en yakın arkadaşı, kardeşim dediği kişi sırtından vurmuşlardı onu. O da onları vuracaktı. Dedesinden kalma aile yadigârı silahı aldı sandıktan. Sakladı annesi görmesin diye. Düğün köy meydanında olacaktı. Gitti oraya ama sanki tüm vücudu titriyordu. Saklandı bir ağacın arkasına. Tam eli silahına gidecekken Nazlı’yı gördü gelinlikler içinde. Prenses gibi olmuştu. Çok mutlu görünüyordu. Diz çöküp başladı hıçkırarak ağlamaya. Kıyamadı ona. İnsan sevdiğine kıyar mı? O mutluysa varsın başkasıyla olsun deyip gitti köyden ve bir daha da hiç gelmedi.
Bir cevap yazın